DENİZ KIZI MASALI




1. Kısım

Şimdiden bilinmeyen bir zaman önce...


Evvel zaman içinde okyanuslarda kehanetlerin hüküm sürdüğü bir ülke varmış. Bütün okyanus bu ülkedeki denizkızı prensesi Elira'nın güzelliğinden bahsediyormuş. Köpekbalığı ülkesinin prensi Jenlu'nun kulağına gelen bu söylentiyi merak edip denizkızı prensesi görmek istemiş. Bir gün denizadamlar ülkesinin prensesi dostlarıyla mavi sularda dolaşmaya çıkmış. Elira Jenlu ile karşılaşmış... Prens prensesi ilk görüşünde aşık olmuş. Prenses bu rastlantıdan hoşlanmayarak dostlarıyla saraya dönmüş. Jenlu'nun aklından çıkmayan Elira'yı zor günler bekliyormuş.
Jenlu durumu Kralı Arastes'e anlattığında beklediği gibi “Sen iste yeter ki..” cevabını almış. Pek sık görülmeyen bir durum olsa da köpekbalığı ülkesiyle denizadamlar ülkesi görüşebilirmiş. Arastes üstün olan taraf olmasına rağmen denizadamlar ülkesine gitmiş. Lafı dolandırmadan denizadamlar Kralı Eskalef'den prensesi istemiş. Denizadamlar ülkesinin büyük kitabındaki bir kehanete göre kız varis krallığa yeni bir varis vermezse ülke büyük bir felaketle karşılaşacakmış. Kehanetin olmaması için tek çare kız varisin kendi isteğiyle hayatından vazgeçmesiymiş. Kral Krallığın varisi olan Prenses Elira'yı kesinlikle vermeyeceği cevabını verdiğinde sinirlenen Arastes tehditler savurmuş. Ama kararından vazgeçmeyen denizadamlar kralı aynı cevabı vermiş. Köpekbalığı kralı bunu siz istediniz diyerek denizadamlar ülkesinden uzaklaşmış. Kendi ülkesine dönen Arastes bir elçiyle kendisine yapılan bu saygısızlığın bedeli olarak bu bölgeden gitmelerini istemiş.
Bu istek aslında direk bir savaş sebebiymiş... Çünkü büyük kitapta krallığın kuruluşundan bu yana değişmeyen merkezini değiştirmek büyük bir felaketle sonuçlanırmış. Prenses Elira bu savaşı kazanamayacaklarını biliyormuş... Ama o köpekbalığı prensi Jenlu'ya gitmektense ölmeyi tercih edermişti. Denizadamlar ülkesi uysal olmasından dolayı savaş konusunda aşırı bir önlemleri yokmuş.

Ve kaçınılmaz savaş...
Savaş olması gerektiği gibi köpekbalığı ülkesi lehine ilerliyormuştu... Denizadamlar çok fazla kayıp vermiş, direnecek güçleri kalmamıştı. Bu duruma dayanamayan prenses her şeyi göze alarak kralın huzuruna çıkmış... “Ben tek varis olsam da başka biriyle evlenip tekrar bir varis sahibi olabilirsiniz kralım. Henüz gençsiniz. Benim yüzümden bütün bir ülkenin yok olmasına gerek yok” demiş. Kral o anda hiç bir şey diyememiş. En doğrusu bu değilse de en mantıklısı buymuş: “Krallığın devam edebilmesi için prensesi kendi isteğiyle feda etmek.”. Kral, kraliçeyi de prensesi de çok seviyordu. Ama zorda olsa bu kararı krallığı adına alması gerekiyordu... Bunla beraber bölgeyi terk edip büyük bir felaketle karşılaşmaktan kurtulabilirlerdi.

Eskalef bir elçiyle Arastes görüşmek istediğini söylemiş. Arastes huzuruna çıkan denizadamlar kralı savaşın bitmesi karşılığında prensesi kendisine vereceğini söylemiş. Arastes'in şartları çok ağır olsa da Eskalef Krallığın devamı için kabul etmek zorunda kalmış...

Saraya dönen kral, kraliçe ve prensesi çağırtmış. Arastes'in şartlarını söylemiş: “Elira ve ülkeyi onlara bırakıp bir daha kesinlikle karşılaşmayacağımız bir yere gitmemiz şartıyla savaşı bitirdik. Çok üzgünüm kızım krallığın devamı için bu gerekliydi.” demiş. Umduğu şekilde dönemeyen kralı kızının acısının yanında ülkeyi terk edeceklerinden dolayı karşılaşacakları felaket mahvetmişti. Kapıda bu konuşmaları dinleyen Elira'nın sevgilisi gözyaşlarına boğulmuştu... Odadan ağlayarak çıkan prenses sevgilisini karşısında görünce gözyaşları katlanmıştı...
Sorun çıkartacağını bildiği için prenses sevdiğini zindana attırmış. Daha sonrada antlaşma gereği köpekbalığı ülkesinin yolunu tutmuş. Zindandan çıkan sevgilisi iki krallığa da lanet okumuş ve köpekbalığı krallığına; “ölüme” gitmiş... Eskalef vakit kaybetmeden, Halkını başka yere taşımak için uzun bir yola koyulmuş... Yediz mağaralarından geçip bir yer altı şehrine yerleşmişler. Hiç kimse tekrar dönmesin ve kimsede yeni ülkeye gelemesin diye mağaraların girişini kapattırmış. Sonraki nesillerinde buna uyması için bir lanet okumuş: “Her kim bu mağaralara giderse lanetlenir ve ailesindeki herkes ölür” demiş.

Prenses Kralın yeterince uzaklaştığından emin olduğu vakit kendini zehirleyerek öldürmüş. Peşinden gelen sevdiği ise aynı sonu paylaşmış. Jenlu öfkesini kontrol edemeyerek Kralın huzuruna çıkmış. Prens, Kralın rahat tavrına anlam verememiş. Neden hala peşlerine düşmedik demiş.
Arastes en baştan bu yana sonun böyle olacağını bildiğinden rahat bir tavırla bunun gereksiz olduğunu söylemiş. Jenlu o an anlamış ki Kral bunca şeyi kendi için yapmıştı... Prensin duyguları sadece bir araçtı... Jenlu Öfkesini kontrol edemeyip Arastes'i oracıkta öldürüvermiş. Kralın cansız bedeni yere düşünce öfkesi bir anda pişmanlığa dönüşmüş. O günden sonra bütün denizadamlara savaş ilan etmiş. Ama uzun bir süre izlerini sürse de ulaşamamış. Denizadamlar krallığında Eskalef yeni bir eşle evlenerek çocuk sahibi olmuş ve krallığı devam etmiş. Yeni ülkelerine uyum sağlayamayan halkın çok büyük kısmı büyük bir felaketle ölmüş...

2. Kısım

Şimdiden yüzyıllar önce…

Sürgünden bu yana yüzyıllar geçmiş. Denizadamlar ülkesinde adı Kasares olan bilge bir adam varmış. Herkes onun dediklerine inanır ve güvenirmiş. Her şeyi önceden tahmin edip kehanetler ileri sürermiş. Kasares hala yasak olmasına rağmen yediz mağaralarının lanetini araştırmak için oraya gitmiş. Tahmin ettiği gibi olağanüstü bir şeyle karşılaşmayan Kasares bunun bir yalan olduğunu anlamış. Etrafta ne denizadam iskeletleri ne de nöbet tutan köpekbalıkları varmış. Neden böyle bir yalan söylendiğini hiç anlayamamış. Bundan kimselere bahsetmemiş. Eğer bahsederse krallık muhafızları onu ve yakınlarını bulduğunda öldürürmüştü. Araştırmalarına devam eden Kasares mağaralardan birinin kuytu köşesinde küçük bir delikten gelen bir ışık görmüş. Anlamış ki mağaranın ötesinde başka bir yer daha var. Yalan lanetin ardında bazı gerçekler olduğunu düşünmüş ve daha ileriye gitmemiş. Krallık için sorun olacak bir şeyin önlenmesi için bu yalanın ortaya atıldığını yada zaman içinde değiştiğini düşünmüş. Canını hiçe sayıp Kral 3. Deofran huzuruna çıkmış Kasares. Yediz mağaralarına gittiğini ve bahsedilenlerin yalan olduğunu söylemiş. Kralın yüzünde hiç endişe yokmuş. Bunu fark eden Kasares kralın gerçeği bildiğini anlamış. Kral bilgeye güvendiğinden bu olaydaki gerçeği anlatmış. Bilge mağaralardan birinde bulduğu gizemli ışığı sormaya niyetlenmiş ama vazgeçmiş. Kral konuşmanın aralarında kalacağından emin olduğundan bilgeyi öldürtmemiş. Kasares sonrada mağaralara gitmeye devam etmiş. Mağaralar o kadar güzelmiş ki buraya geldiğinde kendini başka bir huzur içinde bulurmuş. Buradayken bir kitap yazmaya başlamış. Doğru bildikleri ve ileri sürdüğü kehanetleri bu kitapta toplamış. Kitabın ilk sayfasını boş bırakmış. Yıllar sonra yaşı ilerleyince kitabın ilk sayfasına şu yazıları yazmış. “ Lanetten korkmayan ve bu kitabı bulan: Derim ki bu kitabı oku ama ne okudukların ne de bu kitap buradan dışarı çıkmasın. Çıkarsa emin ol ki bu sadece senin sonun olmaz.”
3. Kısım

Şimdiden 55 yıl önce…

Yüzyıllar sonra ilk defa bir denizadamlar ülkesindeki kralının bir kızı olmuş. Prensesin adını Amelya koymuşlar. Bu durum ülkedeki bir çok kişinin endişelenmesine sebep olmuş. Hatta Kral Galeyun bile bu durumdan rahatsız olmuş. Sonuçta büyük kitapta yazılan bilge kralların bahsettiği kehanetlerden birinin kızının ve ülkesinin başına gelebilme ihtimali varmış. Kraliçe Firvan ile bu duruma çare düşünen Galeyun geçmişteki kralların karşılaşılan bu durumdaki davranışlarına uymuş: beklemişti. Denizadamlar ülkesinin büyük kitabındaki bir kehanete göre kız varis krallığa yeni bir varis veremezse krallık büyük bir felaketle karşılaşacakmış. Kehanetin olmaması için tek çare kız varisin kendi isteğiyle hayatından vazgeçmesiymiş. Bu yüzden hiç bir kral doğan kız varisini öldürmemiş ve yeni bir eşle evlenmemiş. Kralların kehanetlere bu kadar inanmasının tek sebebi büyük kitapta yazılan kehanetlerin bir süre sonra gerçek olmasıymış. Hatta okyanus sürgünününde bir kehanet olduğu bir gerçekmiş. Aynı kehanet başka zamanlarda tekrar olabilirmiş. Başka kehanete göre bir Kralın kız varisinin kız varisi olursa Krallık büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacakmış. Tehlike kız varise sunulacak iki seçenekten krallığın sonunu getirebilecek olanını seçmesiymiş. Krallıkta o güne kadar hiçbir kız varisin kız varisi olmadığından bu kehanetin doğruluğu saptanamamış. Uzun yıllar sonra Prenses Amelya evlenme yaşlarına geldiğinde seçimini yıllardır arkadaşı, bilgeliği ünlü, ve genç yaşta komutan olan, kral olmaya değer kendisini seven Marcenha ile evlenmiş.
Bir süre sonra Kral Galeyun öldüğünde Amelya kraliçe Marcenha ise kral olmuş. Marcenha kral olduktan sonra Amelya ile birbirlerine olan tutkuları giderek azalmış. Evlendiği kişi iyi bir kral olsa da ülke ile daha fazla ilgilendiğinden artık iyi bir eş olamıyormuş Marcenha. Bir çocuk sahibi olmanın durumu düzelteceğini sanmıştı Amelya. Ama bu büyük bir felaketin başlangıcıydı.
4. Kısım 

Şimdiden 25 yıl önce…

Kraliçe Amelya’nın doğum zamanı ülkenin üzerini büyük bir karanlık kaplamış. Herkes bir kehanetin gerçekleştiğini ve bununda doğacak varis yüzünden olacağını aralarında konuşuyormuş. Bu olanlar karşısında Kralda kraliçede büyük endişeler içindelermiş. Büyük kitapta yer alan en büyük kehanetin başkalarına geldiğini düşünmüşler. Kraliçe bir kız doğurmuş. Prenses Elanor’un parıldayan sarı saçları, masmavi gözleri varmış. Doğumdan sonra ülke üzerindeki karanlık yok olmuş. Kral ve kraliçe dahil bütün herkes şaşkınlık içindelermiş. Halk arasında dolaşan söylentilerin boyutu büyük olsa da kargaşa ortadan kalkmış. Kral ve kraliçe durumu yorumlamaya çalışmışlar. Daha öncede bu karanlığın birçok defa sorunsuz yok olduğunu bilmeleri en büyük kehanet gerçeğini ortadan kaldırmıyormuş. Bir kız varisleri olmuştu ve ülke büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaymış…
5. Kısım

Şimdiden 45 yıl önce.

Prenses Amelya daha 10 yaşında olmasına rağmen çok zekiymiş. Bilgelerin öğrettiklerini çabuk kavrıyormuş. Kitapları da çok seviyormuş. 25 yaşına geldiğinde neredeyse ülkede okumadığı kitap kalmamış. Geçmişte yaşayan bir bilgenin birçok kitabının yok olduğunu öğrenmiş. Ne kadar araştırsa da kitapların izini bulamamış. Konuyu kraliçe Firvan’a danıştığında Kraliçe prensesin ne kadar çok kitap okuma merakı olduğunu bildiğinden gerçekleri anlatıp sadece bir kitabın hala var olduğunu ve diğerlerinin yok edildiğini anlatmış. Geçmişte yaşayan bilge Kasares yediz mağaraların gizemini çözmüş. O zamanın Bilge Kralı Deofran bu bilge adam ölünce bütün kitaplarını toplatmış. özellikle de yediz mağaraların içinde gizlenmiş kitabı istemiş. Deofran o zamanlar karşısına çıkan ve halkın sevdiği bilge adamı öldürmesinin karşısına sorun olarak çıkacağını bildiğinden Kasares’in ölmesini beklemiş kitapları toplatmak için. Kraliçe Firvan’ın anlattıklarını büyük bir merakla dinleyen prenses Amelya yediz mağaralarındaki kitabı sormuş. Firvan Bu kitabı verebileceğini ama bundan kimseye bahsetmemesi ve kitabı kimsenin görmemesini istemiş. Kraliçe o zamanlar kitapları yok edecek muhafızlardan birinden bir kese altın karşılığında yediz mağaralarından alınan kitabı almış ve bundan krala bahsetmemiş. Kralda zaten muhafızları bu gizli konudan dolayı öldürtmek zorunda kalmış. Prenses Amelya bu duydukları karşısında hem merak hem şaşkınlık içinde kitabı okumaya başlamış. Kitabın ilk sayfasında gördüğü yazı merakını dahada büyütmüştü. Kitabı bitirdiğinde şaşkın olduğu kadar aklında bir çok cevapsız soru varmış. Bu soruların cevabının yediz mağaralarında bulabileceğini düşünerek gizlice oraya gitmiş. Lanetin gerçekten uydurma olduğunu anlamış. Mağaralar okyanus sürgününden bu yana o kadar temiz kalmış ki denizadamlar ülkesinde böyle bir yer daha önce görmemiş Amelya. Merak içinde 6. mağaranın 3. yol ayrımına girmiş. Gerçekten kitapta yazıldığı gibi küçük bir delikten gelen ışık parlamasını görmüş. Ama bilgenin yaptığı gibi daha ötesine gitmek istememiş. Aklı hayli karışan prenses Amelya saraya döndüğünde yaşadıklarını kraliçeye anlatmış. Daha önce kendisininde aynı heyecanı yaşadığını hatırlayan kraliçe prensesin aklına takılan soruları anca evlendiğinde cevaplayabileceğini söylemiş. Her ne kadar bu konuda meraklı olsa da ülkenin geleceğini etkileyebilecek kralın alen acele seçmeyecek kadar akıllı olan prenses Amelya evlenme yaşına çoktan geldiğinden düşünmeye başlamış. Daha önce kendisine evlenme teklifinde bulunanlardan çocukluk arkadaşı,bilge ayrıca genç yaşta komutan olan kendisininde sevdiği komutan Marcenha’nın en uygun kişi olacağını düşünmüş ve evlenmişti.
Prenses Amelya evlendikten sonra kral ve kraliçe Marcenha ve Amelya’ya büyük kitaptan bahsetmişler. Prenses daha önce kraliçeyle aralarında geçen bilge adamın kitabındaki aklına takılanları bu kitapta bulabileceğini anlamış. Ama kitabı okuyabilmeleri için Kral ve kraliçe olmaları yani Kral Galeyun’un ölmesi gerekiyordu. Aradan 10 yıl geçmiş. Kraliçe Firvan hayatını kaybetmiş Kral Galeyun ise yaşamının sonlarına gelmişti. Kral Galeyun ölmeden önce prenses Amelya’yı yanına çağırmış ve tacını, asasını, yüzüğünü, kolyesini ve bir mektubu Prenses Amelya’ya vermiş. Mektupta yazılanlara göre bu eşyalar kraldan krala kalıyormuş. Ama bunların olağanüstü bir gücünün olduğunu ve bunun sadece Prensesin bir kızı olursa bu doğan prensesin kullanabileceği yazıyormuş. Prensesin kafası oldukça karışmış. Galeyun’un ölümünden sonra Kraliçe olmuş ve eşyaları kral Marcenha’ya vermişti. Artık büyük kitabı okuyabilirdi. Ama büyük kitap zannettiği gibi bir kitaptan çok fazlasıydı. Denizadamlar ülkesinin kuruluşundan bu yana yaşananların yazıldığı bu kitap neredeyse ömrü boyunca okuduğu kitapların yüz katı kadar daha büyük bir kitaptı. Hepsini okuması imkansızdı. Kitabı okudukça şaşıran kraliçe Amelya hepsini okuyamayacağını anlayınca en sona Kral Galeyun’un yazdığı bölümü okumaya karar vermiş. Galeyun’un yazdıklarını okuyunca birçok gerçeği anlamıştı. Galeyun yaşanabilecek kehanet hakkında rüyalar görüyormuş. Kral daha önce hiçbir kralın yapmadığı bir şey yaparak prensesin karşılaşabileceği kehanet karşısında onu daha önceden uyarmış ve yaşanabilecek büyük felaketin önlenmesinin doğacak prensesin kralın eşyalarını, karşısına çıkacak iki seçenekten doğru olanda kullanması gerektiğini belirtmiş. Bu seçeneklerin ne olduğunu bilmediğini yazdıklarının gerçek olduğunu kitabın kendi belirttiği sayfalarında görebileceğini yazmış. Kraliçe Firvan’ı kaybetmemiş olmayı dilemişti. Belliki Kral Galeyun bunu annesinin ölümünden sonra bulmuştu.. Yoksa kraliçe Firvan bundan kesinlikle bahsederdi… Aynı yazıları okuyan Kral Marcenha konular arasındaki bağlantıyı kuramamıştı bilge birisi olmasına rağmen. Kraliçenin anlayıp anlamadığını sorduğunda Amelya’nın yalan söylemesi sonucu öğrenememiş.
6. Kısım


Şimdiden 15 yıl önce…

Kraliçe Amelya Prenses Elanor’un gittikçe okyanus sürgünün nedeni olan, güzelliği bütün okyanusun diline düşmüş prenses Elira’ya benzediğini farketmişti… Hala çözemediği şeyler varmış. Bu kehaneti ileri süren kralın okyanus sürgünü sırasındaki kral Eskalef olmasının ve Elanor’un Elira’ya benziyor olmasının bir tesadüf olup olmadığını araştırıyormuş. Uzun yıllar süren araştırması sonucu bunun tamamen kral Eskalef’in kendi kehaneti olmadığını anlaması çok zor olmamış. Kehanet prensesin sevgilisinin lanet okuması üzerine ileri sürülmüş bir kehanetmiş. Bir aşk kehaneti… Bu kehanetten farklı bir durum olarak neden kral soyundan gelen varislerin dışındaki bütün halkın birden fazla çocuğu olabildiği halde kendilerinin sadece bir çocuğu olduğuydu. Cevabı büyük kitapta bulacağını düşünen kraliçe Amelya ilk kralların birden fazla çocuğu olabildiğini fark etmiş. O halde ne zaman başlamıştı… Her sorunun cevabı başka bir soruya itiyormuş Amelya’yı. Ama birşeyi anlamıştı. Geçmişte birden fazla varisin olduğu durumlarda en güçlü erkek varis kral oluyormuş. bir süre sonra bu ülkeye zarar vermeye başlamış. Bilge bir kral ülkenin başına geçtikten sonra hep tek varis olmuş. Ne olmuştu da bu bilge kraldan sonra tek varis olmuştu bulamamıştı. Bunla ilgili bir kehanet aramış ama onuda bulamamıştı… Gözden kaçırdığı şeyler varmış…
Prenses Elanor on yaşına gelmişti. Kral ve kraliçe gibi zeki olduğundan her şeyi çok çabuk kavrıyormuş. Bilgeleri zorlayan sorular sorması ve kitaplara olan merakı Kraliçeyi ister istemez üzüyormuş. Kendi çocukluğunu gören kraliçe bir yandan prensesin karsılaşacağı kehaneti düşünmüş. Kolyenin ne gibi bir olağanüstü gücü vardı ve bunu neden sadece prenses kullanabilirdi. Cevabı hala bulamamıştı. Aslında cevap çok yakınındaymış ama yanlış yerlere odaklanıyormuş.
7. Kısım

Şimdiden 5 yıl önce…

20 yaşına gelen prenses Elanor’un güzelliği bütün ülkede duyulmuş. Ama prensesin okyanus sürgünün nedeni olan prensese benzemesi ve yakın zamanda hiç bir varisin kız varisi olmadığından birçok kişi korkuyormuş. Doğumu zamanında ülkenin üzerini kaplayan karanlık ise korkmalarının tuzu biberiymiş… Prenses Elanor her ne kadar güzel,zeki ve varis olsa da etrafında bunlardan çıkarı olmayan onu gerçekten seven kimse yokmuş. Prenses Elanor bu durumun farkında olmasına rağmen şikayetçi görünmemeye çalışıyormuş. Halk arasında kendi hakkında dolanan dedikodular oldukça üzüyormuş prensesi…
Bu dedikodulardan birini halka yayan kralın erkek kardeşi olan komutan Sezmar’mış.. Sezmar’da kraliçeyi Amelya’yı seviyormuştu. Amelya’nın kardeşini seçmesini hazmedemese de Marcenha’dan boşalan komutanlık görevine kendisi getirilmişti. Komutanlık görevini layıkıyla yapmasına karşın içinde krala ve kraliçeye büyüttüğü bir nefret varmış. Kral ve kraliçenin gizli bir konuşmasına şahit olan komutan büyük kitabın varlığını öğrenmiş. Sonraki zamanlarda Marcenha ve Amelya’yı yakından takip ederek kitabın yerini de öğrenmiş. Kendisi kitaptaki yazılanları anlayamayınca ülkedeki en bilge kişiyi bu iş için kullanıp öldürmüş. Kitapta daha fazlasının olduğunun farkında olmasına rağmen tamamını öğrenecek zamanı yokmuş. Sadece prenses Elanor’un kehaneti bile ona yetermiş. Ama bu durumun kendisinin yayması sorun olacağından arkasından iz bırakmadan bu kehaneti halka yaymış. Halka yayılan bu kehaneti duyan Marcenha ve Amelya büyük kitabın farkına varıldığını hatta okunduğunu anlamış. Bunun kimin yaptığını bulunmasını emretmiş kardeşi olan komutan Sezmar’a. Komutan ucunun kendine dokunacağını anlayınca bunu yaymasını istediği kişileri öldürtmüş. Kral ve kraliçeye de kaynağı bulamadığını söylemiş. Kehaneti yayan kişilerden Arven kendisini nereden duyduğu hakkında sıkıştıran oğlu hercus’a komutan Sezmar’dan duyduğunu söylemiş. Babası ölen Hercus bunun sorumlusun komutan olduğunu bildiğinden komutan Sezmar’ı öldürmek için yemin etmiş. Komutanın peşine düşen adam Sezmar’ı oğlu Zexus yanındayken öldürmek istemiş. Zexus engel olmak istese de Sezmar’ın ölümüne engel olamamış. Nedenini öğrenmek istese de Zexus kargaşa sırasında Hercus’unda öldüğünü anlamış. Marcenha bu olayı duyduğunda çok üzülmüş aynı zamanda şaşırmış. Nedenini Zexus’a sorsa da istediği cevabı alamamış. Komutanlık görevi boşaldığından Kral yerine Zexus’u getirmiş. Yeni komutan babasının öldürülmesinin peşini bırakmamış. Babasının kendi yazdığı kitabı bulan komutan kitapta yazanları şaşkınlıkla okumuş. Sezmar Zexus’un bu kitabı bulacağından kendi yapamasa da Zexus’a yapmasını istediği bir vasiyet bırakmış.
8. Kısım


Şimdiden 5 yıl önce…

Marcenha kardeşinin ölümüne oldukça üzülmüş. Yaşı hayli ilerleyen Kral Marcenha’nın sağlığı kötüye gidiyormuş. Kral ölmeden önce Prenses Elanor’un evlenmesini yani kendinden sonra gelecek olan kralın belli olmasını istiyormuş. Prenses Elanor hakkındaki kehanet ne olursa olsun gerçekleşmediği sürece her şeyin olması gerektiği gibi ilerlemesi gerektiğini biliyormuş.
Bunu kraliçeyle paylaşan kral bu isteğinin hemen yerine getirilmesini istemiş. Kraliçe Amelya bu konuyu daha önce defalarca prenses Elanor ile konuşmasına rağmen prenses etrafındakilerin kendisini sevmekten çok kral olabilmek için yakın olduklarını düşünüyormuş. Marcenha’nın hastalığıyla beraber kendisine olan evlenme taleplerindeki artışta bu konudaki haklılığını doğrular nitelikteymiş. Bir gün Prenses ile gezintiye çıkan Kraliçe Elanor’a tekrar bu konuyu açmış. Prenses Kraliçenin bu konuda üstüne gelmesinden sıkılmış. Kraliçe prensesin vereceği tepkiyi bildiğinden bir zamanlar annesinin verdiği bilge Kesares’in kitabını Prensese vermiş. Prenses kitabı okumak için saraya dönmeyi beklememiş. Kitapta yazanları saraya dönmeden okuyan Prenses şaşkınlığını gizleyemeyerek hakkımdaki kehanetin doğru olmayabilir mi diye sormuş Kraliçe Amelya’ya. Kraliçe bu soruyla karşılaşacağını bildiğinden Prensese bunu saraya dönünce anlatacağını söylemiş. Saraya dönünce Kraliçe Prensesi prensesin daha önce hiç fark etmediği gizli bir odaya götürmüş. Bu odadan kralın dahi haberi yokmuş. Kraliçe bu odada kızı hakkındaki kehanetin doğruluğunu,kaynağını, kehanetten kurtulmanın yollarını araştırmak için hazırlamıştı. Prenses Kraliçeye buranın ne olduğunu sormamıştı bile. Kraliçe Prensese kehanetin kesinlikle gerçekleşeceğini, bu güne kadar gerçekleşmemiş yada yediz mağaralarındaki gibi yalan kehanetlerin kimi zaman ülke kimi zaman halkın birliği için gerçekleştiğini bazı kehanetlerinse hala zamanı gelmediğinden gerçekleşmediğini söylemiş. Prenses duydukları ve gördükleri karşısında gözyaşlarına hakim olamamış. Gerçekten kendisini bekleyen bir kehanet olduğunu öğrendiğinde Kraliçeye bunun nasıl olacağını ve nasıl önleyebileceğini sormuş. Kraliçe nasıl olacağı ve nasıl önlenebileceği konusunda bir bilgisi olmadığını söylese de prensese ne ile önleyebileceğini söylemiş… Kral Marcenha’nın eşyaları…
9. Kısım


Şimdiden bilinmeyen bir zaman önce…

Denizadamları ülkesinde krallık için varis olan erkek prenslerin kavgası ülkede kargaşayı da beraberinde getirmiş. Kral Ceshar duruma çare düşünse de kendisininde bu kavgayı yaparak şu andaki krallık mertebesine ulaştığı için ve kendinden öncede böyle olduğu için müdahale etmiyormuş. Kraliçe Levantes ise bu duruma oldukça üzülüyormuş. Bu kavgalar sonucunda evlatlarından biri öleceğinden gözyaşlarına hakim olamıyormuş. Prenslerden Arven kardeşi Venus’u öldürüp tek varis olmuş. Kraliçenin üzüntüsünü gören Arven kraliçeye bir söz vermiş. Akan bu gözyaşlarınız başka kraliçelerin gözyaşına engel olacak; Sizin gözyaşlarınız ve bütün kötülükler bu şişede hapsolsun demiş. Kraliçe Levantes akan gözyaşlarını şişeye alan prens Arven bunu bir kolye haline getirmiş ve boynuna takmış. Kral olduğunda bir kehanette bulunmuş. Benden sonra bir kral bu kolyeyi takmazsa ülkenin ve kendisinin başına bir felaket gelecektir ve bir kral bu kolyeyi takarsa birden fazla varisi olmayacaktır demiş. Bu Büyük kitapta yer alan büyük kehanetlerden biri olmuş. Kral Arven’in sadece bir prens varisi olmuş. Prens Zahrap’ı kendi gibi zeki ve bilge olması için eğitmiş. Bu kehanetten sonra ilk varis olan Prens Zahrap bilinmeyen bir gelecek hakkında rüyalar görüyormuş ve bundan ne krala ne de kraliçeye bahsetmemiş. Kolyenin olağanüstü güçleri olduğunu ama bunu sadece bir kişinin kullanabileceğini ve kendinden sonrada sadece bilinmeyen bir zamandaki bir kralın bunları rüyalarında göreceğini görüyormuş. Prens Zahrap Kral olduğunda Arven’in büyük kitaptaki yazılarının tamamını değiştirmiş. Bu kolyenin nereden ve nasıl geldiğini hiç kimsenin bilmemesi için bundan büyük kitapta bahsedilmemesi gerektiğini görmüş rüyalarında. Fakat kolyenin bilinmeyen zamana kadar nesilden nesile aktarılması için zekice ama yalan bir kehanet ileri sürmüş. Kralın değerli eşyalarının bir simge olduğunu ve kraldan krala aktarılması gerektiğini aksi bir durumun denizadamları krallığınını sonunu getireceğini söylemiş. Ama bu eşyaların ne olduğunu dan Büyük kitapta bahsetmemiş. Oldukça gösterişli ve değerli taşlarla süslenmiş bir taç, onun kadar olmasada yinede gösterişli bir asa, kocaman taşlı bir yüzük ve minik değerli taşlarla süslenmiş maddi değeri diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar düşük olsada göze hitap eden Kral Arven’in kolyesini yeni bir kolye haline dönüştürmüş. Kral Zahrap prens Gessas’a son nefesini vermeden önce eşyaların bir taç,bir asa, bir yüzük ve kolye olduğunu söylemiş. Prens Gessas kral olduktan sonra bu eşyaların büyük kitapta bahsedilmesi gerektiğini düşünerek kitaba eklese de kendide dahil olmak üzere kendinden sonra gelen hiçbir kral bu eşyalar arasına ustalıkla gizlenmiş kolyenin farkını anlayamamış. Bu gösterişsiz kolye aklına takılsa da soramadan kaybetmiş kral Zahrap’ı… Zamanla bu bir kehanetten çok gelenek haline gelmiş. Hiç bir kral bu eşyalardan büyük kitapta bir daha bahsetmese de bir sonraki krala bu eşyaları aktarmış.
10. Kısım


Şimdiden 5 yıl önce…


Prenses Elanor kraliçe Amelya’nın anlattıklarına anlam verememiş ve yalnız kalmak için saray dışına çıkmış. Neyin gerçek neyin yalan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilememiş. Bilge adam Kesares’in kitabında bahsettiği yediz mağaralarındaki gizemli ışığa gitmiş. Daha önce yediz mağaralarına hiç gitmeyen prenses Elanor buranın güzelliğini görünce içini bir ferahlık kaplamış. Aynı zamanda içini kaplayan anlamsız bir acı varmış. Gizemli ışığa yaklaştıkça bu acı büyüyormuş. Elinde tuttuğu kitap biranda akıntıyla ışığa doğru gitmiş. kitaptan daha küçük ışık kaynağı kitabın üstünü kapatmasıyla yerini karanlığa bırakmış. Kitabı kuvvetlice kendine çekmeye devam eden akıntı mağara duvarında büyük bir delik ve çatlaklar oluşmasına neden olmuş. Duvarın çatlaklarından içeri bir ışık demeti girmiş. Duvarın yıkılacağını düşünen prenses Elanor hızla oradan çıkmış.
Kral Marcenha’nın durumu biranda kötüleşmeye başlamış. Hekimler ne kadar uğraşsa da kralın acılarını dindiremiyormuş. Kraliçe Amelya Kralın odasına girdiğinde kral son bir gayretle kraliçeye seslenmiş. Kraliçe kralın yanına yaklaşmış. Marcenha Amelya’ya bir mektup vermiş. Boynundaki kolyeyi kraliçeye uzatmış. Kral Marcenha’nın öldüğünü duyan halk içinde bir kargaşa başlamış. Komutan Zexus için kral olmak için bundan daha iyi fırsat olamazdı. Sezmar bunun planını daha önceden yapmıştı. Marcenha’nın ölümünden sonra Amelya’yı kaçırıp prenses Elanor’un kendisiyle evlenmesini sağlamak… Saraya dönerken prenses Elanor halk arasındaki konuşmalardan kral Marcenha’nın öldüğünü duyunca hızla saraya gitmiş. Kraliçe Amelya’nın yanına giden prenses üzüntüsünü paylaşmış. Kraliçe her ne kadar üzgün olsa da kralın verdiği mektubu prensese vermiş. Mektupta Marcenha prensesin karşısına çıkacak kehanetten kurtaracak olanın kolye olduğunu söylemiş. Kraliçe Amelya kolyeyi prensesin Elanor’un boynuna takmış. Komutan Zexus hem kraliçeyi hemde prensesi aynı anda bir odada yakalayabilme fırsatını kaçırmamış. Muhafızlarla odayı basan komutan kraliçe Amelya’yı esir almış. Odada prensesle yalnız kalan komutan Elanor’a kraliçenin serbest kalması için evlenmeleri gerektiğini söylemiş. Eğer reddederse yalan bir evlilik ortaya atıp kral olacağını ve kraliçe ve kendisini esir tutacağını söylemiş. Prenses Zexus’un küstah teklifini reddetmiş ve Komutan prensesi kraliçe ile birlikte bir odada esir tutmuş. Zexus Kral tacı, asası ve yüzüğünü takarak Prensesle evlendiğini ve Kendisinin kral olduğunu duyurmuş halka. Zexus kral olduğunun sevinciyle kolyenin eksikliğini hissetmemiş. Zexus kendisinden boşalan komutanlık görevine de çok güvendiği yakın bir arkadaşı olan Karales’i getirmiş. Kraliçe Amelya ile aynı odada tutsak olan Elanor kehanetin yaklaştığını hissediyormuş. Kraliçenin sağlığı da gittikçe kötüleşiyormuş. Kraliçe Amelya prensese bu odadan çıkmaları gerektiğini bunun içinde prensesin komutana yalan söylemesini, Özgür hareket etmeye başladıklarında her şeyin daha kolay olacağını söylemiş.
Halkın, Zexus’un yanında Elanor’u görememesi halk içinde dedikodular çıkmasına sebep olmuş. Kral Zexus kulağına gelen bu haberlerden sıkılarak prenses Elanor’a bir şans daha vermek istemiş. Elanor Zexus ile konuşmak istediğini muhafızlara söyleyecekken Zexus odaya girmiş. Prensese bir şans vereceğini ama Amelya’yı prensese yeterince güven duyana kadar esir tutacağını söylemiş. Prenses Elanor başka çaresi olmadığı için bu teklifi kabul etmiş. Aradan günler geçmesine rağmen Zexus kraliçe Amelya’yı serbest bırakmamış. Elanor ısrarları sayesiyle kraliçeyi esirlikten kurtarmış. Kraliçe esirlikten kurtulsa da sağlığı oldukça kötüymüş. Hekimler ne kadar uğraşsa da kraliçeyi Amelya’yı iyileştiremiyorlarmış. Prenses annesinin bu durumuna oldukça fazla üzülüyormuş. ülkenin en iyi hekimlerini en şifalı bitkilerini kullansalar da fayda etmemiş. Kraliçe daha fazla acıya dayanamayarak hayatını kaybetmiş. Prenses Elanor Kraliçenin ölümünün Zexus’un yaptıkları yüzünden olduğundan Zexus’dan daha da nefret ediyormuş. Artık Elanor’un Hayatında kendisine yakın hissettiği ne bir dostu nede bir yakını vardı. Elanor’u hakkındaki kehanetin hızla yaklaşmasını hissetmesi, karşılaşacağı seçeneğin belirsizliği, halk kendisini kraliçe olarak görse de kendisi Zexus’la olan sahte evliliğinin onu kraliçe yapması gibi bir çok şey kendisini yoruyormuş. Artık yaşamından zevk alamayan prenses Elanor saraydan kaçıp bütün her şeyden kurtulmak istiyormuş. Prenses muhafızları atlatmak için kılık değiştirse de yokluğunu anlayan muhafızlar hemen peşine düşmüş. Yediz mağaralarına giden prensesin ardından giden muhafızlar korktuklarından içeri girememişler ve komutan Kalares’e haber vermişler. Prenses Elanor 6. mağaranın 3. yol ayrımından ışık kaynağına gitmiş. Farklı bir şeyler olduğunu hissetmiş prenses Elanor. Daha önceki gelişinde ışık kaynağı acı verirken şimdi garip bir rahatlama hissi veriyormuş. Komutan Kalares hemen yediz mağaralarına gelmiş. Komutanın yankılanan sesi bütün mağaraları sarmış. Prenses Elanor Kalares’in yaklaştığını farketmiş. Artık prenses bir yol ayrımındaymış. Ya ışık kaynağına doğru gidecek yada kendisini arayan komutana yakalanacaktı… Geldiği yol ayrımının kehanette bahsedilen seçenekler olduğunu düşünmüş. Doğru olanın ardında ne olduğu belli olmayan ışık kaynağına mı gitmek yoksa hayatını Zexus’un ellerine mi vermek… Işık kaynağının ardındaki gizem ne kadar kötü olabilirdi ki? Prenses Elanor bunları düşünürken Kalares 6. mağaranın yol ayrımına gelmiş. İlk iki mağaraya muhafızları gönderen komutan üçüncüye kendisi girmiş. Mağaranın sonuna yaklaştığında prenses Elanor’u bir ışık kaynağının önünde görmüş. Işık kaynağı komutana acı veriyormuş. Mağarada bir sarsıntı meydana gelmiş. Işık kaynağının ardındaki duvarlar parçalanmış. Prensesin önüne masmavi berrak bir deniz çıkmış. Komutanın üzerine düşen taş parçaları vücudunda kesikler oluşmuş. Komutan Kalares bu gördükleri ve yaşadıkları karşısında şaşkınlık içerisindeymiş. Bedeninden akan kanlara ve çektiği acıya rağmen prensesin peşinden gitmiş. Prenses bedenini mavi sulara bırakmış. Yukarı doğru ilerledikçe içini hoş hisler kaplıyormuş. Komutanın kendisini takip etmesi bile rahatsızlık vermiyormuş. Komutan yukarı doğru ilerledikçe içini kaplayan acı çoğalıyormuş. Köpekbalıkları kan kokusunu almış ve hızla prenses ve komutana doğru ilerlemeye başlamışlar. Komutan kendisine doğru hızla yaklaşan tehlikenin adını koyamıyor olsa da bir tehlikenin varlığından eminmiş. Prenses nereye gideceğine kendisi karar vermiyormuş artık. İçindeki garip his bedenini yukarı doğru itiyormuş. Kendisine yaklaşan köpek balıklarını fark etmemiş bile… Komutan yaklaşan tehlikenin köpekbalığı olduğunu anlayınca hemen geldiği mağaraya doğru dönmüş. Mağaralardan hemen çıkmak istese de hepsi birbirine benzeyen çıkışları birbirine karıştırmış. Muhafızlarla karşılaşan komutan kendini muhafızların ardına atmış. Köpekbalıkları etraflarını sarmış. Komutan köpekbalıklarına geçmişte bir anlaşma yaptıklarını kendilerini rahat bırakmalarını söylemiş. Köpekbalıklarından zeki olan biri o anlaşmanın şartlarında bizim bölgemizden uzak durmanız gerektiğide vardı ayrıca o anlaşmanın bir anlamı yok. Daha sonra sizler bizim ebedi düşmanımız ilan edildiniz demiş… Komutan bunun mümkün olmadığının neden böyle bir şey olduğunu sormuş. Köpekbalığı anlaşmadan sonra prensesin kendini öldürdüğünü söylemiş. Komutan duyduklarına şaşırarak kendilerini bekleyen ölümün sessizliğinden kaçmak istemiş. Muhafızları alt eden köpekbalıkları komutanın peşinden gitmişler. Köpekbalıkları Yaralı komutanı pek fazla uzaklaşamadan yakalayıp öldürmüşler… Prenses her şeyden habersiz yoluna devam etmiş. Yeryüzüne yaklaştığında kendini bir ağın içinde buluvermiş. Toz pembe içini kaplayan hisler yerini karanlık korkuya bırakmış…
11. Kısım


Şimdiden 5 yıl önce…

Balıkçı Marcos ağına büyük bir balık takıldığını farketmiş. Zaman kaybetmeden ağlarını toplarken prenses Elanor ağlardan kurtulmak için çırpınıyormuş. Marcos’un bir yerden sonra gücü tükenmiş. Balığı kaçırmak istemeyen Marcos küreklere asılarak teknesini kıyıya doğru çekmeye başlamış. Prenses Elanor çırpınışlarının yorgunluğuyla bayılmış. Balıkçı kıyıya ulaştığında balığın çırpınışının sona erdiğini farkettiğinden oğlu Nevargas’ı çağırmamış. Ağı toplarken takılan küçük balıkları önemsemeden büyük balığa odaklanan balıkçı Marcos gördüğü karşısında şaşkınlık içerisindeymiş… Yarısı balık yarısı insan… Bu masallarda anlatılan denizkızıydı… Fakat bu nasıl mümkün olabilirdi.. Prensesi Elanor’u ağlardan kurtaran balıkçı. prensesin üzerindeki değerli eşyaları gördüğünde gözleri büyümüş. Ne yapacağını bilmez bir vaziyette prensesi kumsala çıkartmış. Hala yaşıyor mu diye bakmak istemiş. Merak ettiği kadar korkanda balıkçı pek yaklaşamamış. Babasının erken döndüğünü gören Nevargas kumsala koşmuş. Neden erken döndüğünü soracakken kumlarda uzanan yarısı insan yarısı balık kızı yani bir denizkızı görmüştü… Gözlerine inanamayan balıkçı ve oğlu ne yapacaklarını düşündükten sonra Prenses Elanor’u evlerine götürmüşler. Kapıyı açan balıkçının karısı Seprah örtünün altında göremediği ama balık olduğunu düşündüğü kocaman şeyi gördüğünde oldukça sevinmiş. İçeri geçen balıkçı ve oğlu denizkızını yatağa bırakmışlar. Balıkçının eşi bunu neden yaptıklarını soracakken yarısı açılmış örtünün altında bir kız olduğunu görmüş.. Ne yaptınız siz diye tepki veremeden Nevargas örtünün kalan yarısını da açmış… Seprah gördüğü karşısında şaşkınlığını koruyamamış. ama bu.. Bu bir deniz kızı ama nasıl olur demiş… Balıkçı Marcos prenses Elanor’a yaklaşıp yaşayıp yaşamadığını kontrol etmiş.. Prenses ağlarla verdiği mücadele sonucu bitkin düşmüştü. Ama hala yaşıyordu. Prenses gözlerini açtığında ciğerleri ve gözleri yanmış. İlk defa hava ile karşılaşan prensesin gözlerinden yaş akarken göğsünde büyük bir acı hissetmiş. Etrafında korkuyla bakan üç çift göz görmüş. Karşısındakiler kendisine neredeyse benziyormuş. Ama farklı olduklarını anlaması zor olmamış. Bilge adamlar kendisine su olmadan yaşayamayacağını öğretmişlerdi. Fakat şu andaki durum bunun tam tersini gösteriyordu. Prenses karşısında fısıldaşanlarında kendisi gibi şaşkınlık ve korku içinde olduklarını far ketmiş. Balıkçı prensese beni anlayabiliyor musun demiş. Prenses anlıyor olmasına rağmen bunu onların bilip bilmemesinin ne derece doğru yada yanlış olduğunu düşünmüş. Güneş ufukta batarken prensesin kolyesi biranda parlamaya başlamış. Parlayan kolye prenses içinde garip duygular uyandırmış. Güneş batarken prenses büyük bir ışık parıldaması eşiliğinde bir insana dönüşmeye başlamış. Garip duygular yerini acıya bırakmış. Güneş tamamen battığında Prenses Elanor tam bir insan görüntüsüne bürünmüş. Güneşin batışıyla kolyenin parıldaması da sona ermiş. Prenses az önceki yaşadığı acının yerini alan denizdeki tarifsiz hoş hissi tekrar hissetmeye başlamış. Kolyenin parıltısı o kadar büyükmüştü ki Saraydan dahi gözükebiliyormuş. Haberciler Kral Versuan’a hemen kıyı kasabalarından birinde büyük bir parıldama olduğunu güneşin batışıyla ortadan kaybolduğunu söylemişler. Kasabadakilerde bu parıldamayı fark ederek balıkçı Marcos’un evinin önünde toplanmışlar. Balıkçı durumu fark ederek dışarı çıkmış ve bir şey olmadığını söyleyerek kalabalığı dağıtmış. Kral Versuan Prens Wersav’a derhal kasabaya gidip bunu araştırmasını söylemiş. Bir grup askerle yola çıkan Prens Wersav hızla kasabaya gitmiş. Kasabadakilerden ışığın kaynağının balıkçının evinden geldiğini öğrenmiş. Prenses Elanor yaşadığı yorucu olaylar yüzünden uyuyakalmış. Sabah güneş doğmadan önce Prens Wersav askerlerle eve girmiş. Prens ve askerleri gören balıkçı ve ailesi hemen yere çökerek bağışlanmalarını istemiş. Prenses ise yatak üzerindeki halini bozmadan bakışlarını prens Wersav’a yöneltmiş. Karanlık odanın içinde elindeki meşaleyi yatakta duran prenses Elanor’a doğrultan prens Wersav karşısında denizleri kıskandıracak mavi gözler, güneşe benzeyen sarı saçlar ve aya benzer bir tene sahip, daha önce hiçbir yerde görmediği bir güzeli; prenses Elanor’u ve yere kapanmış balıkçı ailesini gördüğünde bir tehlike olmadığını söyleyerek askerleri çıkartmış. Prens balıkçıya büyük ışık parlamasının ne olduğunu sormuş. Balıkçı Marcos kekeleyerek bu kızın balık tutmaya gittiği denizde ağlarına dolandığını söylemiş. Prens oldukça zeki olmasa bile bunun bir yalan olduğunun anlarmış.. Balıkçının başına kılıcını dayayan Wersav aynı soruyu tekrar sormuş. Balıkçı bu kızın denizkızı olduğunu ve biranda parıldayarak insana dönüştüğünü söylemiş. Prens balıkçıya son defa aynı soruyu sormuş. Balıkçı bunların gerçek olduğunu söylemiş. Prens gördüğü kızda farklı bir şeyler olduğunu hissediyordu ama kızın bir denizkızı olduğunu hayal bile edemiyormuş. Denizkızı sadece masallarda olabilirdi. Prens aynı soruyu balıkçının oğluna da sormuş. Yine aynı cevabı alan prens Wersav bu sefer prenses Elanor’a yönelerek ışık parlamasının sebebini sormuş. Prenses saatlerdir süren sessizliğini bozmak istemese de balıkçı ve ailesinin zarar görmemesi için konuşmaya başlamış. Saatlerdir süren sessizliğini ardından konuşmaya çalışan prensesin boğazı yanmış. İlk denemesinde garip bir ses çıksa da konuşmaya başlamış. Balıkçının söylediklerinin doğru olduğunu söylemiş. Ben denizadamlar ülkesinin prensesiyim, adımda Elanor demiş. Prens duyduklarının yalan olduğunu düşünerek askerleri çağırmış. Bunları alın saraya gidiyoruz demiş. Prensesin yanına gelen askerler prensese kalkmasını söylemiş. Prenses denemiş ama kalkamamış. Güneş doğarken kolye tekrar parlamaya başlamış. Prenses tekrar denizkızına dönüşmeye başlamış. Prens gözleri önünde olan bu olayın şaşkınlığıyla bunun imkansız olduğunu söylemiş. Bu nasıl bir büyü diye prenses Elanor’a sormuş. Güneş tamamen doğduğunda kolyenin parıltısı sona ermiş. Tamamen denizkızına dönüştüğünde Prenses Elanor bunun nasıl olduğunu bilmediğini söylemiş. Wersav Prensesin boynundan kolyeyi almak için hareketlendiğinde prenses engel olmak istemiş. Prens kolyeyi almak için prensesi zorlamış. Nereden çaldın bunu demiş. Prens Wersav prenses Elanor’un kolyesini aldıktan sonra prenses nefes almakta zorlanmaya başlamış. Prensesin bembeyaz yüzü kızarmaya başlayınca Prens endişelenmiş. Prenses nefes almak için çırpınırken prens prensesin bu haline dayanamayıp kolyeyi boynuna tekrar takmış. Prens ve prenses anlamış ki kolye sayesinde denizkızı karada yaşayabiliyormuş. Durumu düzelen prenses prense tekrar denize dönmek istediğini söylemiş. Prens biraz düşündükten sonra bu durumun açıklanmasının zor olduğunu düşünerek en doğrusunun hiçbir şey yaşanmamış gibi devam etmesini, denizkızının ait olduğu yere dönmesininde karar kılmış. Askerler el birliğiyle prensesi deniz kıyısına getirmişler. Prenses Elanor prens Wersav’a yaptıkları için teşekkür etmiş. Prens gördüğü ve yaşadıkları karşısındaki şaşkınlığına rağmen prensese kendisini tekrar görüp göremeyeceğini sormuş. Prenses bunun mümkün olmayacağını söyleyerek deniz içinde kaybolmuş. Prensesin içinde yine o garip ama hoş his varmış. Ait olduğunu düşündüğü yerde ama yapayalnız. Yediz mağaralarına doğru yönelen prenses köpekbalıklarını görünce duraksamış. Köpekbalıklar mağaranın girişinden uzaklaşınca hemen mağaraya girmiş. Etrafta muhafızların cansız bedenlerini gören prenses biranda dehşete kapılmış. Yalan olduğunu öğrendiği kehanetin şu anda gerçekleştiğini düşünmüş. Hemen ülkesine doğru ilerleyen prenses her yerin köpekbalıkları ve onlarla mücadele etmeye çalışan denizadamların cansız bedenleriyle karşılaşmış. kendisine yaklaşan köpekbalıklarını gören prenses saklanmış. Yanlarından geçerken köpekbalıklarının konuşmasında bütün herkesin öldürüldüğünü duymuş… Ülkesinde kimse kendinden hoşlanmasa da onlarla bir bağı olan prensesin gözlerinden yaşlar süzülmüş. Artık yapayalnızlığının yanında gidecek yerininde olması eklenmişti.. Kapana kısılmadan buradan çıkmak isteyen prenses yediz mağaralarından hemen çıkmış. Ne yapacağını bilemez halde mağaralardan uzaklaşan prenses kumsala çıkmaya karar vermiş. Prens hala kumsalda yaşananları düşünüp ,saraya gittiğinde Kral Versuan’a ne cevap vereceğini düşünüyormuş. Askerleri saraya gönderen prens Wersav ışık parlamasının sebebini araştırmaya devam edeceğini söylemelerini emretmiş. Prens Wersav denizden çıkan prensesi gördüğünde koşarak yanına gitmiş. Kumsala çıkmasına yardım etmiş. Oldukça üzgün görünen prensese ne olduğunu sormuş. Prenses Elanor köpekbalıklarının bütün halkını öldürdüğünü ve ülkesini ele geçirdiğini gidecek hiçbir yerinin olmadığını söylemiş. Güneş batarken yine kolye parlamaya başlamış. Prenses acı çekerek insana dönüşmeye başlamış. Güneşin batışıyla kolyenin parıltısı da sona ermiş. Prens ilerde bağlı olan atını prensesin yanına getirmiş. Destek olarak ata bindirmiş. Hızla saraya doğru gitmişler. Prens Wersav prenses Elanor’u saraya girer girmez bilge hekimin yanına götürmüş. Bir sonraki dönüşümün sabah olacağını öğrenen bilge adam hemen kitaplarına bakmış. Kolyeyi çıkartmanın bir çözüm olduğunu söyleyen bilge hekime bunun prensese acı vererek boğulmasına sebeb olduğunu söylemiş Wersav. Bilge adam bu durumda olağanüstü bir durumun çözümünün yine olağanüstü bir şey olması gerektiğini söylemiş. Prensesin boynundaki kolyeyi inceleyen hekim minik bir cam şişenin süslenerek bu kolye halini aldığını fark etmiş. Prensese kolyedeki camın içinde bulunan sıvının ne olduğunu sormuş. Prenses kolyenin içinde bir cam şişe olduğunu o ana kadar farketmemişti bile. Bilge hekim dönüşümlerin sebebinin kolye olduğunu ama dönüşümden sonra kolyenin çıkartılmasıyla prensesin kötüleştiğini, bunun ancak tek bir çaresi olduğunu söylemiş. Oldukça riskli olan bu çarede prenses Elanor ya tamamen insana dönüşecek ya denizkızı olarak kalacak ya da ölümle yüzleşecekti. Prenses yaşayacağı kehanette iki seçenekle karşılaşcağını anımsamış. Kehanetin yediz mağaralarındaki ışığın peşinden gitmekle gerçekleştiğini fark edememişti o ana kadar. Seçimi sonrası ülkesi yok olmuştu. Geri dönemeyeceğinden bu riske girmeyi kabul etmiş. Wersav Elanor’a emin olup olmadığını sorsa da prensesin gerçekten başka çaresi olmadığını prensesin gözlerinde görebiliyormuş. Bilge hekim bunu nasıl yapacaklarını anlatmış prens ve prensese. Hızlı bir şekilde kolyedeki cam şişeyi çıkartıp şişedeki sıvıyı prensesin içmesi gerektiğini söylemiş. Bilge adam ayrıca eğer güneş doğmadan önce bunu yaparlarsa prensesin büyük ihtimalle hep insan olarak kalacağını söylemiş. Prenses bunu gerçekten istiyormuş. Güneşin doğmasına az bir süre kalmış. Bilge hekim bunu hatırlatarak başlamaları gerektiğini söylemiş. Bilge Hekim kolyeyi çıkarttığında prenses fenalaşmaya başlamış. Hızlı hareket edip büyük bir kap içinde kolyeden cam şişeyi çıkartmayı denemiş. Çıkartamayınca fazla vakti olmadığını bilen hekim kolyedeki cam şişeyi kırıp sıvıyı bu şekilde almaya çalışmış. cam oldukça sert olduğundan ilk denemesinde kıramamış. Prensesin durumu gittikçe fenalaşınca prens dayanamayarak keskin kılıcını çekmiş ve kolyeyi iki parçaya ayırmış. Cam şişe büsbütün kolyeden ayrılmış. Hekim şişeyi prense vermiş. Prenste şişeyi tutamayacak kadar durumu fenalaşan prensesin dudaklarına cam şişedeki sıvıyı dökmeye başlamış. Şişenin tamamı bittiğinde Prensesin vücudu parlamaya başlamış. Diğer günlerdeki parlamadan daha büyük bir parlama neredeyse bütün ülkeyi sarmış. Parlama biter bitmez Prens prensesin hareketsiz bir şekilde yerde yattığını görünce onu kucağına almış. Hareketsiz kollarının ardında duran prensesin öldüğünü anlayan prens gözyaşlarını tutamamış. Akan gözyaşları prensesin vücuduna damlamış. Prens kolları arasındaki prensesin ölümünü kabullenemeyip prensesi alıp atıyla hemen sahile gitmiş. Eğer tekrar suya bırakırsa canlanacağını düşünmüş. Son günlerde yaşadıklarını düşününce bunun çokta mantıksız olmadığını ama daha önce bunu kendisine anlatsalar da gülüp geçeceğini de biliyormuş. Kumsala vardıklarında prensesi kucağına alan prens prensesi kumların üzerine bırakmış. Prensin yıllardır rüyalarında dahi göremediği güzel bir kız kollarının arasında ölüvermişti. Wersav’ın gözyaşları prensesin vücuduna damlarken güneş ufukta doğmaya başlamış. Prens bir mucize olması için dua etmiş. Kolları arasında kumsala uzanan prenses Elanor’un bedeninde bir kıpırtı hissetmiş. Prensese seslenerek uyan demiş. Prenses Elanor güçlükle nefes almaya başlamış. Prens tanrıya şükrederken prensesi kolları arasında sımsıkı sarmış. Prenses prensin kendisi için gözyaşları döktüğünü görünce daha önce olmadığı kadar mutlu olmuş. İkisi de yıllardır arayıp bulamadığı mutluluğa sonunda kavuşmuştu.

SON

Şimdi…


Kral Wersav ve Kraliçe Elanor kumsalda minik prensesleri Mila ile beraber dolaşırken Prenses Mila kıyıya vuran bir deniz yıldızı görmüş. Prenses hemen yanına koşmuş. Deniz yıldızını denize sürüklüyorsa da dalgalar onu kıyıya vuruyormuş tekrar. Kral ve kraliçe gülümseyerek prensesi izliyormuş. Kral yardım ister misin prensesim demiş. Prenses Mila kraliçe gibi güzel kral gibi inatçıymış. Denize oldukça büyük bir ilgisi varmış. Kral Wersav Kraliçe Elanor’un kucağındaki prensese dönmüş: “Kraliçe ve sen bana denizlerin hediyesisiniz.” demiş. Kral deniz yıldızını alıp uzağa fırlatmış. Kraliçe Elanor Mila’nın kulağına sana bir masal anlatmamı ister misin diye fısıldamış. Prenses Kraliçe Elanor’a: “Bana denizkızı masalını anlatır mısın.” demiş. Kral Wersav: “O masal değil ki prensesim.” demiş. Prenses Mila: “Ama ben onu istiyorum.” demiş. Kraliçe Elanor ve Kral Wersav gülümsemiş. Kraliçe peki peki demiş ve anlatmaya başlamış.

Kral Wersav, Kraliçe Elanor ve Prenses Mila ömürleri boyunca mutlu yaşamışlar.

~SoN~

0 Yorum: