Öpünce Başlar

Bazen ne kadar seversen sev ikna edemezsin karşındakini... Üstelik O'nun da seni sevdiğini bilirsin. İşte bu en acıtıcı nokta olur. Kalbini kırmadan olmayacağını sana kabullendirmeye çalışır seni. Sen inat ettikçe sana karşı kullandığı dil sertleşir. Canını acıtacak şeyler söylemeye başlar. Yetmezse gözlerine hitap etmeye başlar, sürekli başkalarıyla birliktedir... Seninle birlikte olmaya çalışmaktansa seni kendinden soğutmaya çabalar... Ve ne kadar kızsan ve kırılsan bile vazgeçemezsin... Neden diye sormaya bir kere başlamışsan duramazsın. Asla... Yaşanmış bitmiş bir aşktan vazgeçmek kolaydır genelde... Ama hiç başlamamış bir aşk... Hiçte öyle kolay vazgeçilmiyor...

Uzun zamandır düşünüyorum. Konu aşka gelene kadar O'nunla olan konuşmalarımızda bizden iyi kimse yok. Sohbet etmek, tartışmak, birbirimizle şarkı paylaşmak, mesajlaşmak, film önermek, derdimizi paylaşmak ve diğer şeyler... Bunlar birbirine bağlı bir zincir halkası kadar sağlam ve güzel... O'na "Çok güzelsin dediğim" de dahi saatlerce kavga ediyorduk. O'na sarfetmek istediğim daha niceleri varken, içimde susturmaya çalıştığım birçok duygu varken hep azlarıyla yetinmek, hatta söyleyememek...

Dayanılmaz noktaya geldi artık bu durum. Defalarca bir daha görüşmemek için ayrılıp defalarca tekrar bir araya geldik. Yanında olup O'na aşık olmadığımı söylersem kendime, günah olur bu sevdaya... O'na göre arkadaş kalmamızda mani yok... Söz aşka hiç gelmezse sorun olmayacak diyor. Kedinin önüne çiğer koyup dokunursan kuyruğunu keserim demek gibi bir şey bu...

Ama artık yeter dedim. Zaten aynı şehirde yaşamamanın verdiği bir zorluk varken onun bu tavırları işi daha da zorlaştırıyordu. Gerçekten ne hissettiğini, ne yapmak istediğini öğrenmem lazımdı. Bundan sonraki okuyacaklarınız aşkın, gerçekten seven bir adama neler yaptırabileceğine yönelik olacak. Ve bir çoğuna inanamayacaksınız. İnanmayın da bence. Başınıza gelmeyecek çünkü...


Hakkında bilmediğim şey neredeyse yok denecek kadar azdı. Tabi ki bunları anlatıkları ve uzaktan gözlemlerimle edinmiştim. Gerçekten karşılaşınca neler olacak tam bir muammaydı. Evet, internet üzerinden tanıştığın biriyle yüz yüze gelmekten bahsediyorum. Her ne kadar telefonda görüşsen, Skype de görüşsen de yüz yüze gelmek gibi olamaz...


Bizim eğer bir geleceğimiz olacaksa bu görüşmeye bağlıydı tamamen. O yüzden detaylar, alternatifler, fikirler, planlar önceden aşağı yukarı belli olmalıydı. Ona kalsa anı yaşayalım derdi ama "ne yapmak istersin?" diye sorsam "Bilmem ki..." der kesin. 


Öncelikle yabancı olduğum şehirde kalacak yer sorunumu çözmem gerekiyordu. Ve ilk arayacağım kişi belliydi. Telefon görüşmesini "Çok ses çıkartmayın! Ben yurt dışında olacağım." deyişi ile bitirmiştik. Bana takılmasa olmazdı zaten.


İki gün sonra artık O'nun şehrindeydim. Vizelerimiz bitmiş görüşmemize engel olabilecek bir sebep yoktu. Arkadaşımın tek başına yaşadığı ev çok güzeldi. Küçük ama sıcacık. Biraz dinlenmenin ardından etrafı keşfetmeye çıktım. Bana bir alışveriş merkezi, bir film satan yer, çiçekçi, bir hediyelik eşya dükkanı, bir araba kiralama yeri ve bir kontör yükleme yeri lazım.


Listemdeki işleri halledip bir işleyiş planı hazırladım. O'na ben oraya geliyorum dersem istemez, seninle görüşmem derdi. O yüzden biraz emrivaki yapmam gerekiyordu. Bu sırada "Bunları neden yapıyorsun?" diye sordum kendime... Cevabı basitti aslında... "Sadece aşığım..."

Ama büyük bir sorunum vardı... O'nu ikna etmek. Hazırladığım günü yaşamak için ikna olması lazımdı. Bunu kelimelerle yapmam son derece zordu... Ben daha önce bir ilişki yaşamamış olsam da o yaşamıştı... Ama kesin olarak bildiğim bir şey de vardı ki hiçbir sevgilisi O'nu öpmemişti. Göstereceği bütün tepkileri göze alıp, belki de konuşarak ikna etmek mümkün olmasına rağmen, karşılaştığımızda O'nu öperek ikna etme fikrinde karar kılmıştım.

Aslında sorunlar henüz bitmemişti. Ben daha önce hiç kimseyi öpmedim ki... Farkettirmeden nasıl yaklaşacağım, nasıl bir hamleyle O'nu öpeceğim... Gerçekten zor sorulardı. Ve bir kez başarısız olunca her şey berbat olabilirdi... Filmlerden bu konuda yardım alabilirdim.

Bu akşam hayatımın en heyecanlı anlarını yaşayacağım. Neden akşam sorusunun cevabı ikinci öğretim öğrencisi olması ve derse gelirken O'nun karşısına çıkacak olmam. Kafamda kurduğum şeyleri gerçekleştirmek hiç kolay olmayacak kesinlikle...

Metrodan indiği andan itibaren her an başlayabilirdim fakat O'nun attığı her bir adımda sanki biraz daha imkansızlaşıyordu. Hiçte gözüktüğü kadar kolay bir şey değil... Kalbim yerinden çıktı bile çoktan, benden önce hareket ediyor...

Deli cesareti gelmişti artık. Hızlı adımlarla O'na yaklaşmaya başladım. Göründüğünden daha zarif ve alımlıydı. Saçlarının yürürken dalgalanması, yaklaştıkça daha önce hiç almadığım kokusunun gelmesi biraz daha cesaretlendiriyordu. Bir adım kala ismini söyledim, yürüme hızı düştü, başını bana doğru çevirdi, durdu, tamamen bana döndüğünde aramızda neredeyse mesafe kalmamıştı. Elleri doluydu, ağzından
ismim çıkmıştı ve artık O'nu öpebilirdim. Gözlerimiz yavaşça kapanırken nefesinin sıcaklığını hissedebiliyordum. Ellerimin arasındaydı artık yüzü; ellerindekilerin yere düşüş sesi, etrafımızdaki insanların sesleri, arabaların sesleri ve ikimize ait ilk öpüşün sesi... Kısacık, sıcak, dolu, tatlı, mahçup, sinirli, utangaç, şaşkın... Sessizliğimiz o kadar sağır ediciydi ki... On saniyedir yan yanaydık fakat sanki saatlerdir bu haldeyiz gibi... O'nun da elleri artık hareket ediyordu, yüzüme doğru gelen hızlı bir el, gözleri kapanıyor tekrardan ama istediği gibi sonuçlanmıyor; elini yakalıyorum, aşağı indirmeden yüzüme yaklaştırıyorum ve avuç içlerinden öpüp, elini tekrar yanağıma götürüyor ve elimi elinden çekiyorum. Elleri bir süre yanağımda kalıyor. İçinde bana karşı sarfetmek istediği belki milyonlarca kelime var gibiydi. Ama susuyorduk hala. Etrafımızdaki bizi izleyen insanları, bizi alkışladıklarında farkettik. Aramızda bir kaç adım mesafe oluşmuştu artık. Ve artık hikayemizi başlatacak sözcükler dilimden çıkmaya başlamıştı:

-Birbirimize sarılmak için yeterince beklemedik mi sence?
+Sen ne yaptığını zannediyorsun?
-Bilmiyorum. Tek bildiğim şimdi sarılmaz isek bir daha bu anı tekrar yaşayamayacağımız...

Cevap veremiyordu... Hala yaşanılanların şaşkınlığı vardı
üzerinde. O'na doğru yaklaşıp sarılmak istediğimde karşı koymaması içimi rahatlatmaya başlamıştı. Sarılmak gerçekten sihirli bir şey bence... Sarılmak; güvenmek, özlemek, sahiplenmek demek... Etrafımızdaki insanlar dağılmıştı. Yere düşenleri topladım ve ona geri vermedim.

+Sen ne arıyorsun burada? Beni nereden buldun? Sen beni nasıl öpersin? Sen sorunlu birisin! Benden uzak dur!
-Bu kadar mı?
+Bu kadar!
-Seni arıyordum, okula gideceğini düşündüm, istersen bir daha gösterebilirim nasıl öptüğümü... Evet çözümü sende olan bir sorunum var. Ve üzgünüm; senden uzak duramam.
+Delisin sen... Korkuyorum senden.
-Deli olduğum şimdi farkettiğini sanmıyorum. Ve korkman gereken kısımlara henüz gelmedik. 

Daha önceden hazırda beklettiğim mesajı gönderdim O'na kontör yükleyecek kişiye. Kontör yüklediğine dair bir mesaj aldı. Telefonuna baktı.

+Bu nereden çıktı şimdi... Biri kontör yüklemiş bana.
-Biliyorum.
+Bunu neden yaptın. Kim dedi sana böyle bir şey yapman için.
-Her şeyin bir sebebi var. Biraz sakin olsana sen.
+Nasıl sakin olmamı bekliyorsun. Derse geç kalacağım, ver şunları bana.
-Derse gitmiyorsun ki...

+Karmaşık konuşmanı sevmiyorum biliyorsun. Doğru dürüst konuş benimle.
-Kendini bana bırak olur mu?
+Oldu canım başka bir isteğin?
-Daha çok olacak ve istersen ilkiyle başlayalım ne dersin?
+Neymiş o?
-Sizinkileri ara ve bugün bir arkadaşında kalacağını söyle.
+Arayamam kon... dur bir saniye bunun için miydi? Neden öyle söyleyecekmişim? Bir yere gitmiyorum ben.
-Şu anda bana ne kadar kızarsan kız, bana güvendiğini biliyorum.
+Ama bu bunu yapmayacağım gerçeğini değiştirmez.

-Yapma ama her şey hazır. Şu an yanındayım. Karşında... Neden anı yaşamak varken, zorlaştırıyorsun her şeyi...
+Bunlar senin başına gelse sen farklı bir şey yapmazdın.
-Orasını karıştırma şimdi.
+Ne oldu hıı, ne oldu?
-Ama yapma böyle ne olur.
+Gerekirse ararım, şimdi aramaya gerek yok.
-O halde başlayalım.
+Neye başlıyoruz?

Ceketimin iç tarafından bir dal mavi krizantem çiçeği çıkarttım ve O'na uzattım. Şaşkın bir halde aldı ve kokladı. Çok güzel koktuğunu söyledi ve koluma girmesi için yanına geçtim. İsteksiz olsa da ısrarlarıma karşı koyamadı. Kiraladığım aracın yanına geldiğimizde direkt nereye gideceğimizi sordu.



-Soru sormak yok. Sadece bana eşlik et. Mutlu olmazsan ne istersen yaparım.
+Ben hala korkuyorum.
-Hadi ama burada seninle güzel vakit geçirmek için varım. Kötü ne olabilir ki?
+Bilmiyorum.
-Atla hadi.
Sessizliğinden dolayı endişeliydim, hala şaşkın mıydı yoksa korkuyor muydu ya da benim gibi heyecandan dolayı mıydı emin değildim. Ne zaman geldiğimi, nerede kaldığımı, gerçekten ne için geldiğimi sordu. Normal bir şekilde iletişim kurmaya başlamıştık artık.

+Nereye gidiyoruz şu anda?
-En çok sevdiğin şeylerden birini yapmaya.
+Ney ki o?
-Alışveriş desem?
+Ne alacağız ki?
Alışveriş merkezine gelmiştik. Yemek malzemeleri, film
abur cuburları, kıyafetler ve bir adet kırmızı şarap alıp çıkmıştık. Tabi ki bu süreç yazdığım kadar kısa sürmedi. Alışveriş ve kadınlar işte...

+Beni kandırıyorsun resmen.
-Bunu inkar etmiyorum. Evet, seni kandırıyorum. 
+Onu anladık da ben niye buna karşı koyamıyorum? 
-Bunun cevabını sen biliyorsun, ben ancak tahmin edebilirim.

Sıradaki durağımızda film almak için durduk. İstediği filmi alabileceğini söyledim. Ve beni şaşırtarak korsan film olup olmadığını ve yeni filmler arasında neler olduğunu sordu adama. Bilgisayarın başına geçtiler ve bildiğiniz 5 liraya bir DVD dolusu film aldı.

-Az değilmişsin sende...
+Ne var be film al dedin aldık işte.
-Sadece ben böyle hayal etmemiştim.
+İşte sende bunu sevmiyorum. Her şey planlı programlı olsun istiyorsun. O zaman tadı olmaz ki... Bazı şeyleri akışına bırakman seni daha fazla mutlu edebilir.
-Sanırım haklısın.
+Daha bitmedi mi gideceğimiz yerler?-Henüz değil.

Hediyelik eşya satan minik ve güzel bir yere geldik. Daha önceden araştırmıştım. Farklı dilek feneri modelleri vardı. O çoktan dükkandaki ürünlere dalmıştı.

+Buraya sadece bir dilek feneri almak için mi geldik. 
-Evet ne var ki...
+Ne bileyim belki hediye falan alacaksın diye düşünmüştüm.
- Hediye diyorsan şimdi kuyumcuya gidiyoruz. Sana tektaş bakacağız.
+Saçmalama ne tektaşı?
-Öptüm ya seni artık evlenmek zorundayız.
+ Ha ha ha çok komik.
-Şakaydı yahu hemen ciddiye alıyorsun.
+Bir daha şaka yapma sen tamam mı?
-Tamam!

Kızınca ne kadar tatlı oluyor anlatamam size. Bilgisayar başında bunu susarak gösterse de yanında iken kızınca minik bakışlar, elleriyle kıvırmalar, vurmaya çalışmalar... Yanında olmak apayrı bir duygu. Birlikte henüz yeni vakit geçirmeye başlamıştık fakat iyi ki bunu yapmışım diyordum şimdiden.
Tatlı bir yorgunlukla eve gelmiştik artık. Önce O'nu eve getirdim. Işıkları açtık ve salona oturdu. Ardından ben bagajdan aldıklarımızı getirmek için dışarı çıktım. Tek seferde taşımam mümkün olmayacaktı. Üç sefer gidip gelerek ancak bitirebildim. 

-Vallahi çok yoruldum. Ve deli gibi açım şu anda. Güzel yemekler yapsan iyi olur hanımefendi.
+Bende yoruldum. Hiiiiçç yerimden kalkasım yok. Sen yapsana yemeği. Hep anlatırsın iyi yemek yaparım diye.
-Yaparım yapmasına ama senin ellerinden yemek istiyorum. Yoksa yemek yapmayı bilmiyor musun? Bana hiç yemek yapmayacağını düşündüğünden bol keseden salladın değil mi?
+Hayır ne alakası var çok güzel yemek yaparım. Sadece yoruldum.
-İspatla.
+Tamam bekle!

İşte yine kızmıştı. Sanırım O'nu harekete geçirmenin tek yolu kızdırmak. Birde suratını ekşitmese ah!

O yemeği hazırlarken bende yemek masasını hazırladım. Mumlar, tabaklar, şarap... Son iki şey kalmıştı. Birincisi yemekti. İkincisi ise kıyafetler. Alırken çok soru sormuştu fakat şimdi cevabını alacaktı.

+Yemekler hazır artık baş....
-Başlayamayız.
+O nedenmiş.
-Kıyafetlerimiz uygun değil ki.
+Ha bunun için aldık yani onları...
-Sana desem ki gel yemeğe gidelim. Sen kabul etmeyecektin. Bende seni yemeğe getirdim.
+Çok zekisin sen. Ve bu hoşuma gidiyor.
-Karşı koymaya çalışmayacağını biliyordum.
+Ama çabuk şımarıyorsun onu ne yapacağız?

Evet O'nun yanında çocuklaşıyordum biraz. Gülümsemelerime engel olamıyordum. O'nun için yaptığım her şeye değerdi...

Nihayet hazırdık. O'nunla birlikte yiyeceğim ilk yemek... Oldukça güzel olmuştu. Zaten güzeldi tabi de böyle hiç görmemiştim O'nu...

Yemek boyunca oldukça güzel sohbet ettik. Yemeklerini beğenmemiş gibi davrandım. Sürekli kızdırdım. Napayım O'da böyle seviyor... Masayı topladık ve mutfakta bir yığın bulaşık oluşturmuştuk.

+O bulaşıklara elimi bile sürmem haberin olsun.
-Tamam ben hallederim sonra merak etme.
+Haydi film izleyelim.
-Bakıyorum benden heveslisin.
+Sinema da kaçırmıştım ve üzülmüştüm, o yüzden.
-Peki bakalım izleyelim.

Filmin ne olduğu aslında çokta önemli değildi benim için.
Yan yana oturacak olmamız ve aynı yöne bakıp, aynı duyguları hissedip aynı heyecanı paylaşacaktık. Film ilerledikçe yakınlaşıyorduk. Arada O'nu izliyordum. O'da beni izliyordu ve farketmediğimi sanıyordu. Aynı anda birbirimize bakana kadar böyle sürmüştü. Göz göze geldiğimizde utanmıştık. Fırsatı değerlendirme isteğimi iki saniyede suya düşürmüştü bile. O bir kere olur!
Filmin sonunda sümüklü ve gözleri dolmuş iki kişi olarak çok tatlıydık.

+Bak işte aşık olunca böyle oluyor. Bu yüzden istemiyorum.
-Ama bu film, biz ağlayalım diye böyle yapıyorlar.
+Hayır hiçte bile. Tam olarak böyle.

Eli çok sağlamdı. Bak işte her şey yolunda diyemiyordum. Filmde de her şey güzel başlamış ama öyle bitmemişti. Biraz daha bulaşık çıkarmıştık abur cuburlar sayesinde.

Sıra dilek fenerine gelmişti. Terasa çıktık ve birer dilek ile beraber karanlığa bir dilek feneri gönderdik. Benim dileğim O'ydu. O'nun ki neydi tahmin etmek gerçekten çok zor...
Yorgunluk ve içtiğimiz şarabın etkisiyle uyuşmuştuk artık. Uyumanın zamanı gelmişti. Fakat henüz ailesine haber vermemişti. Üzerlerimizi değiştirirken aramasını istemiştim. Döndüğümde üzerini değiştirmişti ve büyük bir sorunla baş başaydık.

Nerede uyuyacaktık. Sen orada ben burada kavgasından o galip çıktı. O yatakta ben kanepe de yatacaktım. Bir yastık ve battaniye alıp salonun yolunu tuttum. Işığı kapatmak istediğimde izin vermedi, açık kalmasını istedi. Kapıyı da kapattırmadı. Uyurken korkuyordu sanırım. Kapıyı aralık bırakarak çıktım. Aralıktan O'nu görebiliyordum. Kanepe olabildiğince can sıkıcıydı bir türlü rahat edemedim. Sağa sola kıvışlayıp durdum. İlerleyen dakikalarda tam uykuya dalacak gibiyken omzumda bir dokunuş hissettim.

+Orada bana da yer var mı?
-Hiç rahat değil söyleyim.
+Farketmez, yanımda ol yeter.
-Sığacak mıyız dersin.
+Sığmalıyız.


Az önce rahat olmadığını söylediğim kanepe birden kuş tüyü rahatlıgı vermeye başlamıştı. Bunu O'na ben teklif etsem beni dışarda yatırırdı kesin. Benden önce uyumuştu ve uyumadan önce hatırladığım son şey O'nu güzel yüzüydü.

Güneş ışıkları yüzüme vuruyordu, kokusunu alarak uyanmıştım ama yanımda O'nu görememiştim. Yastıktan geliyordu kokusu... Yavaşça doğrulup yalpalayarak Mutfağa doğru gittim. Benden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya gitmişti büyük ihtimalle. Orada yoktu. Belki rahat edemedi ve yatak odasına gitmişti. Orada da yoktu. Belki duş almak istemişti. Belki... Belki...

Gitmişti. Masanın üzerinde üç kelimelik bir not buldum. "Gitmem gerekiyor, üzgünüm." Telefona elimi uzattığımda mesajlar kısmında hazır yazılmış bir mesaja karşılaşmıştım. "Lütfen bunu yapma." Aradığımda telefonu kapalıydı. Üzerimi değiştirip dışarı çıkmıştım. Arabanın anahtarını cebimden çıkartmak için elimi soktuğumda bir notla daha karşılaştım. "Gelme." Arabanın sileceklerinde bir tane daha. "Hiçbir şey değişmeyecek." Arabaya binsem bile nereye gideceğimi bilmiyordum. Ama yine de arabayı Çalıştırdım. O sırada telefonum çaldı.

+Beni bu kadar çok mu seviyorsun?
-Sen neredesin? Nereye gittin beni bırakıp.
+Hiçbir yere gitmedim. Şimdi arabayı durdur, arabadan in ve tekrar eve gel.
-Ne diyorsun sen hiçbir şey anlamadım.
+Ben şu anda evdeyim.
-Nasıl evdesin?

Arabanın camından eve baktığımda pencerede O'nu gördüm. Arabayı durdurdum ve arabadan indim. Neler olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Kapıyı çaldım ve açtı. Birden boynuma sarıldı.

+Nasıl oluyormuş?
-Ne nasıl oluyor?
+Birinin arkasından planlar yapıp O'nu korkutmak.
-Sen neredeydin ben seni nasıl görmedim?
+Perdenin arkasındaydım ve senin O halini görmek istedim.
-Ha ha ha çok komikti değil mi?
+Küçücük dolabın içine bile baktın gerçekten komikti
-Orayı karıştırma ne yaptığımı bilmiyordum.
+Gel buraya seni gidi şapşal.

Sabah benden önce uyanmış ve bunları düşünmüştü. Ayakkabıları ve giysilerini saklamıştı. Notları yazıp, yanağımdan öperek beni uyandırmaya çalışmış. Ama uyanmamışım. Kendiliğimden uyanana kadar beklemiş. Ve keyifle şapşallıklarımı izlemiş. Hiçbir notu beni durdurmaya yetmemiş, arabaya atlayıp peşinden gitmek istemiştim. O'na göre gerçekten seviyormuşum O'nu.

+İşte şimdi başladık.
-Neye başladık?
+Bu ilişkiye
-İşte burada yanılıyorsun.
+Hadi canım niyeymiş? İstemiyor musun artık?
-İstiyorum tabi ki fakat şimdi değil daha önce başladı. Seni öptüğüm an. Artık benimdin.
+Hiçte bile.
-Öyle olmasa şu an burada olmazdın.

Susmuştu. Sıra artık bendeydi O'na karşı elim oldukça sağlamdı. 

-Ama kalbimi acıttın az önce.
+Üzgünüm böyle hissetmeni istemezdim.
-Sana ceza bulaşıkları yıkıyorsun ve güzel bir kahvaltı hazırlıyorsun.
+Beraber bulaşıkları yıkayıp, beraber kahvaltı hazırlasak?
-İşte seni bu yüzden seviyorum.
+Bende seni bu yüzden seviyorum.

2 yorum:

  1. çok güzel yazmışsın arkadaşım,ben onu bunu bilmem eğer her iki taraf da seviyorsa bir öpücük her şeyi hal eder eğer bu tek taraflı bir sevgiyse bırak gitsin seni seveni bul mutlu olursun ben böyle biliyor böyle derim.

    YanıtlaSil
  2. Çok az da olsa aynı duyguları paylaşmışız...

    YanıtlaSil