Bir kız kaçırma hikayesi

"Son iki gün kalmıştı ve ihtimallerden sadece bir tanesi olacak gibi duruyordu. Erdal abi İstanbul'da yaşayan bir Elazığ'lıydı. Çalıştığı şirketin işlerini yürütmek adına araçla seyahat ediyordu. Kız kaçırma hikayemizi anlatığımız da elinden geldiğince yardımcı olacağını söylemişti. Sadece tek bir ricası vardı... "

Rıdvan benim güzel kalpli bir arkadaşımdır. Yaz aylarında okulun bitmesiyle daha sık görüşme şansı buluyorduk. Ortak birçok noktamız olmasına rağmen hayvan sevgimizin büyüklüğü birbirimize olan yakınlığımızı bu yaz daha da arttıracaktı. Kediler, kuşlar, balıklar derken aşk hayatlarımızdan daha çok besleyip, büyüttüğümüz dostlarımızdan konuşuyorduk.

Günlerden birinde henüz adı olmayan, aileye yeni katılan ikinci kedisiyle ilk kedisinin  anlaşamadığından dert yanıyordu Rıdvan... Daha rahat edeceği bir yuva aramaya karar vermişti. İkinci kedinin nereden kendisine ulaştığını sorduğumda hikayemiz başlamıştı.


Henüz adı dahi olmayan bu dostumuz sahibi tarafından sokağa atılmak üzereyken Rıdvan alıp evine getiriyor. Kendi kedisi doğal olarak rahat vermiyor yeni arkadaşına. Rıdvan'dan bir resmini istedim, twitterde resmiyle beraber "Kim bu tatlı kediciği dost edinmek ister?" şeklinde bir tweet atmak için. Ama gelin görün ki bana gönderdiği ilk resimde tabiri yerindeyse aşık oldum bu güzel kıza. Başka resmi yok mu demem çok uzun sürmedi...

Rıdvan kendi çevresinden güvendiği kişilerle iletişime geçse de olumlu dönüşler alamadı.  Bu güzel kızı kesinlikle iyi bakabilecek birine vermek istiyordu. Kafamda bir sürü değişik senaryolar canlanıyordu. Fakat hepsinde annemin bu kızla kapının önüne koymasıyla neticeleniyordu... Evet bu kızı kendime istiyordum.

Rıdvan'a ilk bundan bahsettiğimde çoktan razıydı bana vermeye. Oldukça da sevinmişti. Fakat aramızda 770 kilometre mesafe vardı. Rıdvan İstanbul, ben Kayseri'deydim. Nasıl olacaktı da bu kızı İstanbul'dan kaçıracaktık...

Otobüse almıyorlardı. Tren yoktu. Ve bizim çok az bir vaktimizi vardı. Neden? Okullar açılmak üzereydi ve Rıdvan İstanbul'dan okuduğu şehire gidecekti. Olabildiğince hızlı çözüm bulmamız gerekiyordu. 10 günde bir kızı nasıl kaçırabilirsiniz?

Önce yakın akraba ve tanıdıklardan Kayseri'ye gelecek olup olmadığını, ardından sınıf arkadaşlarımdan bunu yapıp yapamayacağını sordum. Günler geçiyor fakat bir yol bulamıyorduk. Rıdvan'ın her yeni resim yollayışı kalbimin ritmini artırıyordu...

Twitter'de "İstanbul'dan Kayseri'ye gelecek bir arkadaş arıyoruz." şeklinde tweetler attım. Başlarda çok kişi geri dönmese de ilerleyen günlerde yazanlar oldu. Kendileriyle görüşmelerimde çoğunun uçakla gelecek olması umutlarımı yitirmeme neden oldu. Çünkü uçağa almıyorlardı. Araştırmalarım sonucu ayrı bir uçak sadece bu işler için uçuş yapıyormuş fakat maaliyetli bir yoldu.

İlerleyen günlerde kızımızın resmiyle tweetler atmaya başladım, vakit daralıyordu git gide. Aynı günde üç tane olumlu geri dönüş almıştım fakat tarihler net değildi. Detayları konuşuyorduk, bir yandan da başka insanlar bulmaya çalışıyordum. Hatta bütün ihtimaller olumsuz sonuçlanırsa diye, istemeye istemeye İstanbul'da kızımızı sahiplenecek birilerine bakıyorduk.

Son iki gün kalmıştı ve ihtimallerden sadece bir tanesi olacak gibi duruyordu. Erdal abi İstanbul'da yaşayan bir Elazığ'lıydı. Çalıştığı şirketin işlerini yürütmek adına araçla seyahat ediyordu. Kız kaçırma hikayemizi anlatığımız da elinden geldiğince yardımcı olacağını söylemişti. Sadece tek bir ricası vardı...

Özel araç olduğu için bir kafesin olması iyi olur demişti. Rıdvan da 5-6 tane kafes olmasına rağmen sağlam olan bir tane vardı ve kızımız içinde çok huysuzdu. İnternetten daha geniş bir kafes sipariş ettim ve özellikle aynı gün elimizde olmasını istedim. İstediğimiz gibi gelmişti fakat aceleyle gönderildiğinden parçaları eksikti... Vakit dolmuştu ve kızımız huysuzlansa da Rıdvan'daki kafesle gelmek zorundaydı.

Akşam saatlerinde Erdal abi Rıdvan'dan kızımız, ilaçlar ve mamasını alarak yola çıktı. Gece saat 4'de Kayseri-Malatya yolunda kızımızı bana verecekti. Seyahatleri boyunca sürekli mesajlaştık. Bazen telefonla yol tarif ettiğimde oldu. Fakat bir sorunum vardı. Buluşma noktamız sapa bir yerdeydi ve gece 4'de araç dışında oraya gitmem mümkün değildi. Ayarlanmıştı fakat son anda bir arıza sebebiyle araç kullanılamayacak noktadaydı.

Bir ara yürüyerek gitmeyi düşündüm. İki saate oraya varırdım. 2 saatte dönüş. Fakat zaten günlerdir uykusuzken bu kadar uzun bir süre yürümek gözümü korkuttu. B planımı yerine getirecektim. Annem sabah uyandığında karşılaşacağı manzaradan habersiz erkenden uyuduğunda hazırlıklara başladım. Oldukça zor bir gece geçirecektik ikimizde. Gerekli malzemeleri alıp sıkıca giyindim. Bisikletime atladım ve B planı başladı. Yürüyerek 2 saatte gideceğim  yolu 20 dakikada katetmiştim. Erken gelmiştim. Buluşacağımız benzin istasyonundaki görevlilerle sohbete dalmıştım.

Telefonum çaldı ve nihayet buluşma vakti gelmişti. Erdal abi arabadan indi ve tokalaştık, kendisiyle ufak bir sohbetin ardından kafesi arabanın arka koltuğundan aldım. Teşekkür ederek Erdal abiyi yolundan alıkoymadım.

Yerden kafesi kaldırıp, kızımla göz göze geldiğimdeki o ilk duygular hala taze... Resimlerinden daha büyüktü ve beklediğimden ağırdı. İlk defa o gece miyavladığını duydum. Eve gelene kadar dertleştik. Rahatsız olmaması için yavaş yavaş gidiyordum.

Eve vardığımda tatlı bir huzur vardı üzerimde. Yorgun değildim kesinlikle. O'nu ilk kapalı olan balkona bıraktım. Bir bardak su içtim. Tekrar balkona dönüp O'nu kafesinden çıkardım. Rahatsız olmasın diye kapıyı kapatıp O'nu cam arkasından izledim. Bir kaba mamasını koyup, bir kaba da su koyup yanına bıraktım. Artık uyumam gerekiyordu.

Annem beni inatla dürtüp uyandırdı. Mehmet! Mehmet! Mehmet bu nereden çıktı? Aslında kendime geldiğimde geceyi bir rüya mıydı acaba diye sorgulama gereği duydum. Ardından annemin kalk şu kediyi nereye götüreceksen götür demesiyle gerçek olduğunu farkettim. 

Yatağımdan çıkıp balkona gittim. Kızım kapının dibinde başını bana çevirmiş bakıyordu. Gülümsedim ve kapıyı açtım. Bir süre sakince bekledi. Annemin mutfağa gelmesiyle sakın içeri girmesin demesi bir oldu. Kızım korkup, içeri kaçtı. Annem durdurmaya çalıştı fakat çoktan salona gitmişti kızım. 30 dakika boyunca annem O'nu balkona tekrar götürmeye çalıştı. Zorda olsa başarmıştı. Annem net bir şekilde götürmemi istedi.

Kızım tekrar kafese girdi. Otobüs durağına gelmiştik. Çok beklemeden otobüse bindik. Otobüsteki herkes yabancı bir gözle kafese bakıyordu. Ben ise içten içe gülerek hesap yapıyordum.

Yaz boyunca okul için biriktirdiğim paradan ne kadarını kızıma harcayacaktım bilemiyordum. İlk defa böyle şeylerle karşılaşıyordum. Şehir merkezine geldiğimde nereye gideceğimi gayet iyi biliyordum. Bütün her şeyi planlamıştım. Veterinere ilk geldiğimizde zorlu bir muayene geçireceğimizi anlamıştım. Veteriner kızımın kötü bir durumda olduğunu ama güzel bir kedi olduğunu söyledi. Biraz çekinerek acaba kaç yaşında diye sordum. Sanırım yeni tanıştınız dedi. Evet dedim. Dört yaşında gibi gözüküyor, aslan gibi maaşallah dedi. Bir kere soru sormaya başladım ya artık beni kimse tutamazdı. Cinsi ne? Nasıl besleyeceğim? Tuvaleti nasıl olacak? Nelere dikkat etmeliyim?

Veteriner sabırla bütün sorulama cevap verdi. Uzun süre aşı olmadığı için ve evde yaşayacağı için aşılarını yaptırmam gerekiyordu. Bu sandığımız kadar kolay olmadı. Bu kısmı atılıyorum.

Gözü hastaydı kızımın, birde parazitliydi. Veteriner bunlar basit şeyler dedi. Bu kızın adı ne? Aşı karnesine yazmam gerekiyor dedi. Ve o ana kadar neden isim düşünmediğimi kendime sordum. Bir isme ihtiyaç duyduğumu bile o anda farketmiştim. Siz muayenenizi yapana kadar bende maması ve kumunu alayım dışarıdan dedim. Ve düşünmeye başladım. Bir kızdı. Sis desem. Yavan kalırdı. Düşünmeliyim. Bu arada mama ve kumunu aldım. Birazdan Veterinere gireceğim. Girdim. Biz hazırız dedi. Ben? İsmini düşündün mü? Evet SiSi olsun dedim. Bir anda çıktı ağzımdan. SiSi, güzel bir ismi var tıpkı kendi gibi. O'na iyi bak dedi. Size alışması için O'na vakit ver. Siz... Şimdi eve gitme vaktiydi. Bize... Okul için biriktirdiğim paranın yarısı gitmişti... Düşündürücüydü bu...

Kafesi kapının yanına koydum ve kapıyı çaldım. Annem açtı meraklı gözlerle. Bağcıklarımı çözüyordum. Aferin sana beni dinleyeceğini biliyordum dedi ve içeri geçti. Bense SiSi'yi alıp balkona geçtim. Kumu için bir plastik sebze kasasını düzenledim. Uyuyacağı yeri de uzun bir uğraştan sonra hazırladım. Bir ara kapıyı açık unutmuşum. Ve olanlar oldu. Annem geldi ve hiçbir şey söylemedi. Bir bakış attı ve salona gitti. Kardeşlerim ilk defa kedi görüyormuş gibi peşindeydiler. Rahat bırakın dedim. Adı ne diye sordular. O'nun adı SiSi.

Annem hala sessizdi. Ve bu asıl fırtına olan babamın yanında bir hiçti. Yapacağım konuşmayı günler öncesinden düşünmüştüm.


Akşam babam geldiğinde lafı benden önce annem aldı. İstemiyorum dedi ve ağladı. Babam nerede dedi. Balkona gitti ve baktı. Salona geldi. Hiçbir masrafını üstlenmem kalsın dedi. Şaşırmıştım. Daha tek kelime bile etmemiştim. Annemi gıcık etmek içindi farkındaydım. Ama yine de konuşmayı yapmam gerekiyordu.

SiSi'yi Trabzon'a götüreceğim ilk gidişimde. Burada kaldığı sürece sorun çıkarmayacak dedim. Eve pislerse elimi vurmam dedi annem. Ev kedisi anne bu, eğitimli yani. Sen zorlasan da yapmaz. Kumu var oraya gidip yapacak. Ne yiyecek peki, birde O'nu mu besleyeceğiz? Aldım mamasını. Ben anlamam istemiyorum yarın götür ne yaparsan yap. Daha dur anne en kötüsünü demedim daha. Daha ne var? Daha ne var? Gözü hasta ama ilacını aldım. Birde bitli zilli... Nee!!!!!!!!!!!!

İki hafta boyunca hayatımın en zorlu günlerini yaşamıştım. Bir sürü masraf yapmış ve annemi hala ikna edememiştim. SiSi'nin gözü iyileşmiş, parazitlerinden kurtulmuştu. Artık evin içinde dolaşabiliyordu.

SiSi'yi bu kadar çok sevmeme rağmen zilli gidip ilk O'nu hiç istemeyen annemin kucağına oturdu. İnanmam diye fotoğrafını çekmişler... Kırılsam da yapacak bir şey yoktu.

Aradan 15 gün geçmişti fakat bir sorun vardı. SiSi hiç miyavlamıyordu. Hiç derken gerçekten hiçti... Yavaş yavaş kendine dokunmama sorun çıkarmıyordu. Karın bölgesinin tüysüz olduğunu farkettim birde...


İnternetteki araştırmam sonucu miyavlamamasında bir sorun olmazken, cinsinin normalde karın bölgesinin tüylü olması gerekiyordu. Yine araştırmam sonucu kısırlaştırılmış olabileceğini öğrendim. Rıdvan'a sordum bir bilgisi olmadığını söyledi. Sahibine sorar mısın dediğimde beni şok eden bir şey duydum. "Küçük bir köpek almış."


Çok sinirlenmiştim... Ama elden bir şey gelmezdi. En azından sokağa atmadan kısırlaştıracak kadar düşünceliymişler dedim.

Aradan iki ay geçmiş ve birbirimize iyice alışmıştık. Trabzon'a gidiyordum. SiSi ise belirsizdi. Otobüs firmaları ile görüştüm ama hiçbiri olumlu cevap vermedi. Ben yine de olumlu oldugunu söyledim evdekilere. Ve beni yine annem kurtardı. Düzenini kurana kadar burda kalsaydı iyiydi dedi.

Aradan geçen zamanda SiSi annemin gönlünü çelmişti. Zannettiği gibi bir kedi dediğildi. Ve annem bunun artık farkındaydı. Annemle aralarında değişik bir bağ vardı. Ben SiSi'yi hiç miyavlamıyor diye bilirken sabah ezanından sonra annemin ayağına dolandığını ve mama vermesi için miyavladığını öğreniyordum. Ertesi sabah buna bizzat şahit oldum. Değişik bir duyguydu. Hislenmiştim. 

Hatta şu anda bu satırları yazarken bile tekrar hislendim.

SiSi Kayseri'de kaldı. Ben ise 4 ay boyunca Trabzon'da. Arada sesimi unutmasın diye Skype'de ailemle görüştüğümde aralarında SiSi'de oluyordu. Babam arkadan hani bana masraf çıkartmayacaktın çok para bunun maması diye söyleniyordu.

Trabzon'dan Kayseri'ye dönmeden önce SiSi hakkında bir ihtimal daha öğrendim. SiSi kısır değildi. SiSi yeni doğum yapmış ve rahat emzirebilmesi için karın bölgesi traşlanmıştı. Uzun süre bunu evdekilerden sakladım. Çünkü üzülürlerdi.



Kayseri'deyken ben kardeşim: "Abi hiç mi çocuğu olmamıştır?" diye sorduğunda kendimi tutamayıp ağlamıştım.

SiSi şu anda gayet iyi. Hatta şu anda annemin tek başına verdiği karara göre evde dokunulmazlığı var. Evde hiç kimse SiSi'ye dokunmuyor. Çünkü tüyleri dökülüyor ve annem son derece titiz biridir. SiSi ise aylardır hiç bu kadar rahat olmamıştı.

Gece herkes uyuduğunda ben kendimi tutamayıp yine O'nunla oynaşıyorum.

Dün gece twitter'de kötü bir haberle karşılaştım. O kötü olay bunu yazmamı tetikledi. İsmi lazım değil o kişi, bütün dengemi altüst etti. Beddua etmeyi sevmem ama kendimi tutamıyorum. Allah o insanımsı canlının iki dünyada da cezasını verecektir. Bu yazıyı SiSi'nin O arkadaşına ithaf ediyorum.

"Dostsever" kalmanız dileğiyle.
Mehmet...

6 Yorum: